2 Kasım 2013 Cumartesi

Uzay Yolculukları Ve Bir Şabalak Editör

Sevgili arkadaşlar, gece gece sizle biraz afaki bir konu üzerine konuşmak istedim birden.

İngilizcede bir laf vardır, "What goes up must come down." diye. Bunun tercümesi ise, mana olarak, "Yukarı attığınız herşey geri yere düşer" demektir.

Bir taşı atın havaya, geri yere düşer.

Niye derseniz cevabı çok basittir.

Yerçekimi....

Yerçekimi o kadar baskın bir güçtür ki evrenin başını da sonunu da belirleyen en önemli etmenlerden biridir.

Ulu kuantum teorileri bile etrafımızda olan biten herşeyi açıklarken iş yerçekimine gelince zırt deyip teslim olurlar.

Newton'ın kafasına düşen elmayla başlayan ve Einstein'ın uzayı eğip bükmesiyle günümüze ulaşmış yerçekimi, kara deliklerden kuasarlara tüm uzaysal fenomenlerin en önemli nedenlerinden biridir.

Evrende her şey birbirini çeker. Bu kuvvet hep çekicidir, hiç itici olmaz.

Çeker de çeker.

İşte bu yüzden uzay yolculuklarının en önemli tarafı uzay araçlarını dünyanın bu kuvvetli çekiminden kurtarıp uzaya çıkarabilmektir.

Bu öyle illet bir iştir ki koca füzelerin uzunluğu ve ağırlıklarının dörtte üçüne kadarki miktarı sadece uzay araçlarını Dünyanın on on beş kilometresine götürmek için kullanılır.

Alın Satürn Beş roketini. Bu roket insanoğlunu aya götüren rokettir. Dev gökdelenlerin boyundaki bu roketten Dünyanın yerçekiminden çıkıp aya doğru yöneldiğinde kala kala birkaç metre uzunluğunda bir modül kalır.

Geride kalan metrelerce ve tonlarca roket parçaları bir daha hiçbir işe yaramaz.

Bu da uzay yolculuklarını inanılmaz boyutlarda maliyetli hale getirir.

Koca roket motorları birkaç dakka çalışır ve roket Dünya dışına çıktığında ya uzaya yada geri dünyaya çöp şeklinde bırakılır.

Halin böyle olduğunu gören erken akıllı biri ise "Yaw, böyle tuvalet kağıdı gibi kullan-at, pahalı roketler yerine uzaya çıkıp Dünyaya geri dönebilecek, sonra da yeniden kullanılabilecek bir uzay aracı yapsak mı?" demiş ve ortaya Uzay Mekiği programı çıkmış.

Fikir güzel. Bir araç yap, at uzaya, geri dönsün, biraz yağlama yıkama sonra yeniden gönder uzaya...

Fikir güzel de uygulama politik ve çıkarsal nedenlerden fikir kadar güzel olmamış.

Bir kere uzaydan gelen mekiği yeniden uzaya gitmesi için hazırlamak hem çok pahalı, hem de çok uzun zaman alıyordu.

Bir de üstüne yeniden uzaya giden mekik pek de güvenli değildi. Geçirdiği kazalar sonunda insanlar öldü, uzay uçuşları ertelendi.

Projenin maliyetleri öyle uçmuştu ki 1950'lerin teknolojisi ile yapılan Rus roketleri bile tek kullanımlı olmalarıma rağmen uzay mekiğinin bakımından ucuza çıktıkları için uydu atımı ve Uluslararası Uzay İstasyonuna malzeme götürmek için tercih edilir hale gelmişti.

Ve 2011 yılında da uzay mekiği bir daha uçmamak üzere görevden kaldırıldı.

Taa ki bugüne kadar.

Çünkü Hürriyet gazetesi uzay mekiği uçuşlarının yeniden başladığını ve Baykonue uzay merkezinden kalkışı NASA'nın New York'da naklen yayınlayacağını haber olarak geçiyordu.

Lan... Dedim içimden. Ben mi kaçırdım acaba? Diye düşündüm.

Hadi kırk yıllık Baykonur bir kaza ile Baykonue olmuş olsun, NASA aklını mı kaybetti ki uzay mekiğini ABD'den atmak yerine taa Kazakistana göndersin?

Sonra haberin resmine baktım.

En ufak bir tereddüte yer bırakmayacak şekilde Amerikan uzay mekiği...

Sonra ne bulacağımı bile bile Google'ladım haberin başlığının ingilizcesini.

İşin aslı tabii ki mekik falan değil. 60 yıllık Rus yapımı, tek kullanımlı Soyuz füzesi. 60 yıldır olduğu gibi Baykonur'dan atılacak. NASA da bu uçuşun bir Uluslararası Uzay İstasyonu görevi olduğu için gerçekten de Times meydanında naklen yayınlayacak.

İşte böyle...

NASA, roket falan gibi kelimeleri duyunca hemen Uzay Mekiğini kafadan eklemiş, herşeyi bildiğini sanıp insanları aptal yerine koyan editör.

"Lan spor haberi yapıyoruz, uzay haberi mi yapamayacağız a.... k..., bulun bana internetten bir uzay mekiği resmi." demiş, Baykonuru gözünün gördüğü kadarıyla Baykonue yapmış, haber diye itelemiş.

Okuyucunun değerlendirme kapasitesinin kendi minyatür beyninden bile daha yetersiz olduğuna emin, salmış gitmiş haberi, az gelişmiş ülkenin az gelişmiş çocuğu.

Az gelişmiş diyorum çünkü ancak az gelişmiş yerlerde olur böyle şeyler.

Arabanız bozulsun, çekin bir kasap dükkanının önüne, girin içeri, sorun kasapa, "Araba bozuldu bir bakar mısın?" diye. Sizce Türkiyedeki kasapların yüzde kaçı "Abi ben kasabım, araba motorundan anlamam." der?

Yüzde doksan dokuzu "Aç abi kaputu bir bakalım." demezse adam değilim. Açar kaputu, kabloları çekiştirir, yağ su kapaklarıyla oynar, "Abi bas bidaha marşa." diye sana arabayı çalıştırtır, araba çalışmayınca hala pes etmez, bakar da bakar motora...

"Abi buna antifiriz koydun demi?..."

Yazın ortasında, bir de.

:)

İşte bu muhabir de aynı bu kasap.

Hürriyetteki haberin linki aşağıda:

http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/25029683.asp

Haberin doğrusu ise şurada (İngilizce):

http://www.nasa.gov/press/2013/november/next-space-station-launch-to-be-shown-on-times-square-toshiba-vision-screen/#.UnWeR7K9KSM

İyi hafta sonları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...