27 Ekim 2020 Salı

Abondance

Bu peynirin ismi Abondance sevgili arkadaşlar. 14. yüzyıldan beridir yapılmaktaymış. Vatanı bizim komşu, şimdi adını söylesem boykotu deldi diyeceksiniz, hani ismi "F" ile başlayan diyar. Bu diyarın da Leman gölünün güneyindeki bölgesi, yani şu ünlü Evian suyunun geldiği yerler. Başka bir deyişle yaşadığımız Lozan kentinin dangadanak karşısındaki sahil.

Bir peyniri Abondance diye etiketleyebilmek için sadece yapım tekniklerine uymak yetmiyor. Peynirin yapıldığı sütün - ki inekten çıktığı gibi kullanılırmış, öyle pastörize steilize falan değil, bu bölgedeki özel bir inek sürüsünden gelmesi gerekiyormuş.

Ben ne olduğunu bilerek ilk kez geçen Pazar, oralarda yaşayan bir arkadaşın evinde yedim. Hatun kişi tabi ki tabiyeti gereği, ona uyacak şarap, vesaire ile diğer peynirlerle hangi sırada yeneceğini gözeterek mükemmel bir servis yaptı bize.

Bu peynir sadece mükemmel bir lezzet değil, üstüne bizim damak tadımıza da fazlasıyla uymakta.
Şu anda ise bir İspanyol şarabı ile flört ediyor minik masamda.

Bon Apetit 🧀🍷😋

Abondance


21 Ekim 2020 Çarşamba

Morel

Sevgili arkadaşlar Morel isimli mantar belki en çok sevdiğim mantar türüdür. Tabi ki Truffle, yani Trüf mantarı hem daha pahalı, hem de aroma bakımından çok çok daha yoğun bir türdür. Ancak iş mantarın tadına gelince şahsımın oyu Morel'a gider.

Çok ilginç bir mantardır. Şapkası yoktur ya da yok gibidir. Tadını çok bastırmamak için sosa, biraz tuz, biraz sarımsak, biraz da karabiber ile tereyağında kzartp, hafif atşte katılaştrırm. Et ve makarna üstüne mükemmel gider.

Bu akşam halimiz böyle gördüğünüz gibi. 🐝Mezzy🐝'cik akadaşında bir pijama partisi yapıyor, biz de sevgili karımla tekrar boyfiend/girlfriend olduk, ABBA ve Edit Piaf dinletip, şarap içiyoruz.
İşte böyle arkadaşlar. Bizim akşamımız güzel tabi, canım kızımı özlemekten başka...

Sizin ki de güzel olsun! 😍🍷😋



1 Ekim 2020 Perşembe

F-16 Güzel Ama...

F-16 mükemmel bir uçaktır sevgili arkadaşlar. Sesin iki katından fazla bir hızla uçabilir. Bu da saatte iki bin küsür kilometre eder. İnsanın aklını başından alan bir sürattir bu.

İnanılmaz kıvrak bir uçaktır. Dokuz G'den fazla, yani kendimizi tamamen normal hissettiğimiz 1 G'lik yerçekiminin (teknik olarak ivmenin) dokuz katı şiddetinde dönüşler yapabilir! Böyle manevralar esnasında pilotun kanı bacaklarına çekilir, beynine yeterli kan gitmediği için kendinden geçer. Bu esnada G-Suit dedikleri pilot tulumu devreye girer, bacakların etrafında balon benzeri bir mekanizma şişerek, kanın yukarı, beyne gitmesini sağlar. İşin aslı, eğer içindeki pilot dayanabilseydi, F-16 daha da yüksek G manevraları yapabilirdi.

Bu kadar hız ve çeviklik, F-16'yı canavar bir avcı uçağı yapar. Aklınıza gelen, ismini bildiğiniz uçakların yüzde doksanı F-16 karşısında çaresiz kalır. Eğer görebileceği kadar yakınında yakalarsa, ünlü F-35'in bile etrafında fırıl fırıl döner, lime lime doğrar. Gördüğü değil, görmediği uçakları bile yüz elli küsür kilometre uzaklıktan vurabilir. Sadece bir elin parmağı kadar uçak türü F-16 ile baş edebilir.

F-16 sadece bir avcı uçağı değildir. Nükleer bombalar dahil sekiz tona yakın bir çok akıllı ve aptal bomba, seyir füzeleri dahil güdümlü ve güdümsüz roket taşıyabilir. Uzun menzilli bombardıman, yakın hava desteği, yani yerdeki piyadelere yardım, sığnak bombalama, SEAD dedikleri düşman savunmasını elimine etme gibi her türlü havadan yere saldırı görevini mükemmel bir biçimde yerine getirir. Havadan yakıt ikmali yapabildiği için çok uzak mesafelerdeki hedefleri bile vurabilir. Geçenlerde bizimkiler Libya'da sekiz saatlik bir görevi tamamladılar.

F-16'nın bir de topu vardır ki, kodumu oturtur. Hava, yer demeden, nerede bir şey görürse, dakikada altı bin mermiyi altı namlusundan dangadanak gönderebilir üstüne - ne yazık ki sadece beş yüzün biraz üstünde mermi taşıyabildiğinden bir dakika boyunca topu devamlı kullanmaya cephanesi yetmez.
Sadece av yada saldırı gibi muharip görevleri değil, keşif gibi bilgi toplama görevlerini de başarıyla yapabilir. Kanadının, gövdesinin altına bir yerlere keşif podları takarak, gece gündüz bu görevde kullanabilirsiniz.

Abartmıyorum, mükemmel bir uçaktır F-16. Başarısı boşuna değildir. Uygar batının hemen her ülkesi bu uçağı kullanmakta ya da kullanmıştır. Yeni modelleri halen satılmaktadır. Fellahlar gıcır gıcır, baştan aşağı dijital kokpitli, yeni motorlu tiplerini yakın zamanda aldılar - ki bunların parası boldur, her şeyin en iyisini isterler.

Lafın kısası, tasarım olarak artık yaşını başını almış olsa da çok az pilot bu canavarla kafa kafaya bir it dalaşını göze alabilir.

Türk Hava Kuvvetleri F-16C


Bu kadar reklamdan sonra artık böyle on parmağında on marifet bir uçağım olsun diye geçirmişsinizdir içinizden herhalde.

Zor değil, babanızdan doğum günü için bir tane isteyin. Tanesi yirmi beş milyon dolar!

Çok tuzlu geldiyse almak yerine kiralamayı deneyin.

Aslında en temizi, F-16'sı olan bir arkadaşınıza gitmek. "Ya, şu uçağını bir saatliğine ver, benzinini falan, her şeyini ben alıp koyacağım, şöyle kız arkadaşımla bir piyasa yapayım" durumları.

Olmaz olmaz demeyin, olur. Sadece, bir saatlik uçuşu için sekiz bin dolar bulmanız gerekmekte. Bu para benzin, lastik ve az biraz yedek parça için, hepsi o. İki saat uçun, on altı bin dolar!

Garip hava kuvvetleri on iki uçaklık küçük bir F-16 filosunun iki saatlik uçuşu için 192 bin dolar harcar. Bunu on gün tekrarlayın, iki milyon dolar camdan dışarı gider. Bu para sadece uçakları uçurmak için! Pilotların eğitimi, maaşları, yer personeli, dolaylı lojistik, vesaire hariç.

Bunları aklınızın bir kenarında tutun.

Şimdi size başka bir uçaktan bahsedeyim.

İsmi Bayraktar TB2.

Bu bir UAV, yani drone dedikleri insansız bir hava aracı. Silah da taşıdığı için UAV yerine UCAV derler, bizdeki bilinen adı SİHA.

Yüz beygirlik, tek bir motoru ile minicik pervaneli bir uçak. F-16'nın yanında kaplumbağa sayılır, hızı sadece saatte yüz otuz kilometre. Ayıptır söylemesi, Jelena'nın arabasının motoru üç yüz kırk beygir ve neredeyse bunun iki katı hızına çıkabiliyor. Saatte iki bin küsür kilometre giden, ses hızının iki katından fazla basabilen bir F-16'ya göre ise, sormayın, komik kalıyor.

Bayraktar TB2 kaç G'lik manevra yapabilir bilmiyorum, zaten ne motorunun, ne de gövdesinin gücü öyle "Maverick" Tom Cruise usulü atraksiyonlara uygun. Üç G çekebiliyorsa iyi. Disneyland'deki Aerosmith roller coaster bile beş G'den fazlasını çekebiliyor.

Bu drone sadece elli küsür kilo bomba taşıyabiliyor. Gürbüz bir F-16 pilotu bile bunun iki katı ağırlığındadır. Bir de F-16'nın sekiz tona yakın bomba yükünü düşünürseniz, iş iyice Gulliver cüceler ülkesinde oluyor.

İşin aslı Bayraktar TB2 genelde sadece iki tane yirmi küsür kiloluk minyatür roket taşır.
Bayraktar TB-2 uçak falan avlayamaz, derin nüfuz etme becerili sığnak delen bombaları, nükleer bombaları, hatta ikinci dünya savaşının aptal bombalarını bile taşıyamaz. Ne topu vardır, ne radarı.

Bayraktar TB2

Peki nesi vardır bu kabiliyetsiz uçağın diye sorarsanız...

Bir Bayraktar TB2, 2020 yılı itibarıyla bir milyon dolar civarındadır. Yani bir F-16 yerine yirmi beş tane Bayraktar TB-2 alabilirsiniz. Türk Hava Kuvvetleri'ndeki tüm Bayraktar TB-2'lerin toplam maliyeti, dört F-16'nın fiyatından daha az. Popüler F-16 resimlerimde, kanat uçlarında üçgen kanatlı iki tane havadan havaya AMRAAM (öhö!) füzesi görürsünüz. Bunların sadece bir tanesinin fiyatı bir milyon dolardır. Eğer avanak bir F-16 pilotu bir Bayraktar TB2'ye bir AMRAAM sıkar ve düşürürse, attığı füzenin maliyeti, düşürdüğü drone'unkine denk gelir.

F-16 saatte iki küsür bin kilometre hıza ulaşabilir dedik. Dedik de, yakıtı bu hızda uçmaya sadece yirmi dakika falan yeter - o da, kanat ve gövde altında yakıt tankından başka hiç bir yük taşımıyorsa. Eğer bomba falan da varsa maksimum hızına ulaşamaz bile. Ses hızının iki katında yirmi dakika uçtuktan somra ise benzinciye çekip, depoyu yeniden doldurmak gerekir. İşin aslı sadece F-16 değil, tüm süpersonik muharip uçaklar hep ses hızının altında, saatte dokuz yüz kilometre gibi hızlarda uçarlar. Bu hız düzeyi onlara maksimum havada kalma olanağı sağlar. F-16 için bu iki saat civarındadır.

Bir Bayraktar TB2 ise yirmi dört saat boyunca havada kalabilir. F-16 pilotları astronotlar gibi şişme G-suitl'lerinin içinde, gözlerinden siperlik, kafalarında kask, ağızlarında oksijen maskesi uçmaya çalışırken, drone pilotları ellerinde kahveleri, kaykılan sandalyelerinin üzerinde görev yaparlar.
Uzun uçuşlarda geleneksel pilotlar, uçuş esnasında fermuarlarını indirip, uçlarından bağladıkları plastik keselere çişlerini yapıp, kenara koyarlar. Bu çiş seansları esnasında bir avcı uçağı saldırırsa, ne yaparlar, bilmiyorum. Drone pilotları ise arkadaşlarına seslenip, "Şu benim uçağa beş dakika göz kulak ol, ben çişe gidiyorum" diyebilirler. Hatta "Okuldan aradılar, çocuk hastalanmış, onu alacağım, şu görevi sen bitir" bile olası bir senaryodur. Yirmi dört saatlik bir görevde her pilot ikişer saat uçarak, hiç yorulmadan görevi tamamlayabilirler.

Bir Bayraktar TB2'nin saatlik uçuş maliyeti nedir, bilmiyorum, ancak motorunun, arabanızın kaputunu açtığınızda gördüğünüzle aynı olduğunu düşünürsek, üzerine biraz da lastik, yağ parası koyarak mesela elli dolar diyebiliriz. Bu hesapla Kandil üzerinde yirmi dört saat dolanan bir F-16'ya iki yüz bin dolar öderken, bir TB-2 Bayraktar'a sadece bin iki yüz dolar öderiz. 

Pratikte bir bölgeyi devamlı F-16 gibi bir platformun kontrolü altında tutmak imkansız değilse bile çok maliyetlidir. Bayraktar gibi bir drone için ise bu olağan bir iş günüdür.

Yine bir F-16 yüzlerce kilometre öteden, radar ekranlarını panayır yerine çevirir. Düşman, bir uçağın kendisine doğru geldiğini anında görür. Bayraktar TB2, F-16'ya göre çok daha küçük olduğu için radarda çok daha geç fark edilir.

Bir F-16 düşerse pilot ya ölür, ya da esir olur, sonrasında kurtarılması için Rambo'ya rica etmek falan gerekir. Bir Bayraktar düşerse cebimiz biraz acır ama olsun. Zaten bu yüzden Suriye ve Libya'da Pantsir gibi canavar hava savunma sistemlerini Bayraktarlar ile etkisiz hale getirebildik. Yoksa aklı olan hiç bir pilot uçağıyla Pantsir'lerin üzerine gitmez.

Bayraktar TB2'nin kullandığı roketler de hep bizim tasarımımız. Küçücük, hafif itkisiz roketler bunlar. İsimleri MAM, yani minyatür akıllı mühimmat. O kadar hafifler ki, benim gibi gürbüz biri, iki tanesini rahat rahat taşıyabilir. Sekiz kilometre uzaktan, hedeflerini bir metre hassaslıkla da vurabiliyorlar. Fiyatları da kelepir. Sık, sıkabildiğin kadar. Kredi kartının limitini geçmezsin.

İşte bu sebeple Türk drone'ları Suriye'de, Libya'da ve Azerbaycan'da savaşların gidişatını değiştirebildiler. Fiyatları, kullanım maliyetleri ve can kaybını önlemeleri hava kuvvetlerine yeni kapılar açtı. Milyonlarca dolar tutabilecek operasyonları, on bin dolarlar seviyelerinde gerçekleştirebiliyor Türk drone'ları.

Bayraktar TB2 elbette bir derin nüfuz edici sığnak bombası atamıyor ama bu tür bir görev o kadar çok nadirdir ki, bir F-16 bütün operasyonel hayatı boyunca bu bombayı hiç atmamış olabilir - keza bir nükleer bomba. Zaten böyle eksantrik görevler için saatine sekiz bin dolara kıyıp, bir F-16 kaldırmak en iyisi.

Kötü komşu insanı ev sahibi yaparmış, Amerikalı ve İsrailliler eğer zamanında bize silahlı drone'lar satsaymış, bunları yapmamış olacaktık.

Bunların tümü Türk insanının başarısı - Bayraktar damat olsa da tartışmasız bir başarıya imza attı. Şapka çıkarıyorum. TAI Anka'yı da unutmuyoruz tabi.

Şimdi hem damat, hem de TAI, yeni ve ileri drone'lar tasarlıyorlar, Baykar'ın Akıncı isimli drone'u F-16'nın taşıdığı her türlü mühimmatı taşıyabiliyor. Çok yüksekten uçabildiği için de devasa bir alanı aynı anda gözlem altında tutabiliyor. TAI'nin Aksungur isimli drone'u iki motoruyla kırk sekiz saat havada kalabiliyor. Kardeşi Anka'nın bazı modelleri gib, yerdeki pilottan binlerce kilometre uzakta hem de. Motorları ise turbo dizel, bir tür Isuzu motoru yani! 

Her iki grup da jet motorlu, ve bir sonraki aşaması stealth olacak drone'lar tasarlıyorlar.

Bir Amarika bu kadarını yapamıyor işte. Şaka değil, gerçekten. Nedeni ise kapitalizmin genlerinde gizli.
Ucuz ve küçük yerine daha fazla kar edebilecekleri büyük ve pahalı sistemleri tercih ediyor Amarikan firmaları. Örneğin Amarikan drone'larında kullanılan bir Hellfire roketi bizim yaptığımız MAM silahının iki katı ağırlığında, ve tanesi iki yüz bin dolara yakın. Yani sekiz tanesi bir Bayraktar TB2 ediyor. MAM'ın fiyatı açıklanmıyor ama bir Hellfire'ın onda biriyse şaşırmam.

Bu memleketin insanı istediği zaman yapabiliyor işte...

Sağlıcakla kalın.

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...