30 Eylül 2024 Pazartesi

Tekke Kaçkınları

Sevgili arkadaşlar, biraz moral bozma vakti.

Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına yakın, tüm dünya savaşa hazırlanırken ulu ceddimiz Osmanlı İmparatorluğu ve ulu padişahımız, durumdan bihaber, sarayında sefa sürüyordu.

Benzetmek gibi olmasın, ceddimizin mirasçıları da aynı misal, dünyanın çivisi çıkarken hala Özgür Özel, asrın liderimiz ve Dilan Polat'tan bahsediyorlar.

Sevgili arkadaşlar, durum ciddi.

Bundan bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı, bilmiyorum, ama iyi bir şey çıkmayacağı kesin.

Ne yazık ki, her şeye olduğu gibi, buna da hazırlıksız yakalandık. Bu tekke kaçkınları baştayken ne kadar az zararla bu işten sıyrılabiliriz, işte asıl sorulması gereken on milyon dolarlık soru bu.

İçinizi karartmak istemem, ancak işler gerçekten ciddi.

İki hafta önce, Domuzlar Körfezi'nden sonraki en ciddi nükleer felaketten döndük.

Medyamız o sıralarda Özgür Özel, Bilal Erdoğan gibi ulvi şahsiyetlerle meşguldü; bu "minik" ayrıntıyı es geçti. Ancak, Bidenopoulos denilen bunak, sersemce bir kağıdı imzalasaydı, bugün Seda Sayan'ı izlemek yerine, çoluğunuza çocuğunuza bir dilim ekmek bulmak için adam öldürüyor olacaktınız.

Bu bir şaka değil; bahsettiğim olaylar gerçek. Bir Mad Max filminin senaryosu değil, gerçekten birebir gerçekleşecekti.

Olan biten henüz geçmiş değil. Nükleer bir felaketle karşı karşıyayız.

Yapay zeka’ya birkaç senaryo yaptırdım. Hepsinde aynı sonuca ulaşıyoruz: Hem bizler, hem çocuklarımız, hem de geleceğimiz yok oluyor. Ne Özgür Özel'in saçının bir teline, ne de Tayyip'in Cuma namazından sonra söylediklerine bel bağlayabiliriz.

Önümüzdeki günlerde, olası felaketin detaylarını sizlerle paylaşacağım. Hem doğal, hem de yapay zeka ile bu konuda çalışmalar yaptık.

Eğer iç karartıcı bulduysanız, gidip Özgür Özel'i izleyin ya da Halk TV'nin zırvalarını dinleyip kafanızı kuma gömün.

Ancak, gerçekten ilgileniyorsanız bizi takip etmeye devam edin.

Uyanık olun, kazanımlarınızı kaybetmeyin.

Sizi bu felaketten ne Ali Erbaş'ın kılıcı ne de Bilal'in önlenemez derecede yükselen öngörüleri kurtaracaktır.

Elhamdülillah!

6 Eylül 2024 Cuma

Andorra

Sevgili arkadaşlar, yıllık olağan 🐝Mezzy🐝’nin doğum günü kutlamaları için için yola koyulduk bir kez daha. Sevgili kızım, 23 Temmuz’da dokuz yaşına basacaktı ve bu mutlu günümüzü elbette ki her zamanki gibi Hard Rock Cafe’de kutlayacaktık.

Bu gelenek, Melissa’nın her doğum gününde Hard Rock Cafe’de yemek ve müzik eşliğinde eğlenmek üzerine kurulu. İlk yaşında Venedik, ikinci yaşında Ibiza, üçüncü yaşında Las Vegas, dördüncü yaşında Paris, beşinci yaşında Nice, altıncı yaşında Lyon, yedinci yaşında Londra ve sekizinci yaşında Dublin Hard Rock Cafe’deydik.

Sırada dokuzuncu yaşgünü için Hard Rock Cafe Barcelona vardı.

Herkes Barcelona için deli olur ancak huysuz kişiliğimin bir sonucu, ben şahsım bu şehirden hiç haz etmem. Şehir genellikle kalabalık, turistlere karşı kaba saygısız davranan insanlarla doludur. Kültürel olarak da öyle beni etkileyen çok şey yoktur. Sadece Gaudi bence durumu kurtarmaya yetmiyor.

Bu hislerimin kaynağı, belki de Barselona’ya ilk ziyaretimin biraz travmatik geçmiş olması olabilir.

Yıl 1998. Barselona’nın göbeğinde, koca bir ana caddede kırmızı ışıkta durdum. Beklerken iki adam yanıma gelip bana adres sordular. Ben ne bileyim derken arkadan iki kişi gizlice kapıyı açıp seyahat belgelerimi, kimliklerimi ve paramı çaldı. 

O dönemde Schengen mengen yok, ben evime dönebilmek için, üzerimde tek bir tane kimlik bulunmadan, İspanya’dan başlayıp, bütün Fransa’yı geçip, İsviçre’ye dönmek zorunda kaldım.

La Rambla
Tabii ki polise gittim, ama bu hırsızlık tarzı o kadar rutin hale gelmiş ki, üzerinde olanın bitenin matbu yazıldığı, sadece nokta nokta şeklindeki yerlere isim, soyad, olayın olduğu yeri falan yazdığım bir formu doldurmak yeterli oldu!

Sonuç beklendiği üzere hak getire. Sadece sigortadan üç beş kuruş, hepsi o…

🐝Mezzy🐝 doğduktan sonra Barcelona’ya bir kez daha geldik. O da çok iç açıcı sayılmazdı. Yine kalabalık, yine kabalık, yine sevimsiz, kaba insanlar, yine kaos…

Bu kez neyse ki hem kısa kalacaktık, hem de Barselona’daki tek tam günümüzün önemli bir bölümünü Barselona dışında, hatta İspanya dışında geçirecektik.

İspanya’nın dışı dediysem, Andorra’ya gidecektik.

Bilir misiniz, bilmem, Andorra, Avrupa’daki o ufacık şehir devletlerinden, mikro devletlerden biridir. Andorra’da Andorian’lar yaşar. Rivayete göre Kaptan Kirk tarafından keşfedilmişlerdir. Off, soğuk Star Trek esprileri bunlar.

Andorra, Pirene Dağları’nın kalbinde yer alan küçük ve dağlık bir ülke. İspanya ve Fransa arasında sıkışmış, 468 kilometrekarelik kıç kadar bir yer.

Pireneler
Rivayete göre, 9. yüzyılda Charlemagne tarafından Müslümanlardan korumak için kurulmuş - o günden bu güne, gördüğünüz gibi Müslüman olmak zor zenaat! Resmi tarihi, 1278 yılına dayanırmış, bu tarihte Andorra, Fransız ve Aragonlu lordlar arasında yapılan bir anlaşma ile yönetilmeye başlanmış.

Andorra’nın yönetim sistemi biraz tuhaf. DEM Parti’nin eş başkanları gibi iki “eş prens” tarafından yönetilmekte. Bunlardan biri Fransa Cumhurbaşkanı, diğeri de Katalan piskoposu. Macron efendi bu sayede prens olmuş sizin anlayacağınız.

Andorra, Schengen Bölgesi ve Avrupa Birliği’ne üye değil. Ancak, Avrupa’nın bazı ülkeleriyle özel bir gümrük anlaşması yapmış ve bu anlaşma sayesinde sınır kontrolü olmadan geçiş yapılabiliyor. 

Sınırda kontrol yok, ancak sınıra kadar gelebilmek için Schengen-free olmak gerekiyor tabii. Andorra’nın bir havaalanı, ve Pireneler’in tepesindeki konumu göz önüne alındığında haliyle bir limanı yok.

Andorra’nın nesi meşhur derseniz, biz Türkler için futbol takımı diyebiliriz sevgili arkadaşlar.

Andorra’nın futbol takımı, asıl işleri spor mağazası tezgahtarlığı, vergi danışmanlığı, mühendislik, bilgisayar programcılığı ve öğretmenlik olan şahsiyetlerin, part-time futbolculuk yaparak oluşturduğu bir takımdır.

Ancak bu takım, zaman zaman 80 milyonluk Türkiyenin milli takımının tozunu atabilmektedir.

İşte bu bağlamda pek haz etmeyiz Andorrianlar’dan…

Alakam yoktur, sedece bu yazının içeriği bakımından bir göz attım, neyse ki son bir-iki maçı kazanmışız.

Elli altıncı ülke...
Sonuçta yeni bir ülke, yeni bir ülkedir sevgili arkadaşlar. Yeni yerler görmek, yeni yemekler tatmak hep heyecan vericidir. Biz de arabayı park ettikten sonra şevkle ana caddeye çıktık.

Önce sola dönüp, bir beş dakika yürüdük, cadde bitti.

Geri döndük. Beş dakika sonra, başladığımız park yeri noktasına geri dönmüştük.

Bu kez aksi tarafa yürümeye başladık.

Ana caddenin bu kesimi beş dakikadan daha da az bir süre içinde “bitti”.

Jelena ile birbirimize baktık. Sevgili karım beni üzmemek için bakışlarını kaçırdı, ama ben erkekliği elden bırakmadım ve “Now what?” diye sordum. Kızcağız, ne bileyim gibisinden omuzlarını silkti.

Cadde üzerinde bir iki mağazadan başka bir şey yoktu!

Hani öyle Eyfel Kulesi, Şanzelize falan beklemiyorduk ama en azından bir anıt, landmark, katedral, kilise, kale falan bir şeyler koymuş olsunlar değil mi?

1970'lerin Kızılay'ı
Heyhat! Bilenleriniz için 1970’lerin Ankara'sının kızılayı. Yeni Karamürsel mağazası, Yapı kredi Bankası hepsi o. Gima bile yok!

Bir sokaktan içeri girip, bir cafe bulduk. Neyse ki kahve İspanyol değil İtalyan kahvesiydi. En azından Andorra’ya gelmenin pozitif bir katkısını görebilmiştik - İspanya’da kahve bir felakettir sevgili arkadaşlar.



Fransız sınırı olduğu için Fransızca konuşarak anlaşabiliyoruz. Zaten nüfusun küçük sayılamayacak bir bölümü Fransız yada Fransız asıllı. Gerisi İspanyol, Bask ve Katalan, ancak Katalanlar burun farkıyla çoğunlukta. Trafik işaretleri de bu yüzden Katalan diliyle yazılmış ve İspanya’ya göre biraz farklı. Mesela España yerine Espanya falan yazıyor.

Genelde yeni bir ülkeye gelmeden biraz okur, Youtube’dan bir-iki belgesel izlerim ama Andorra küçük olduğu için bu kez çok bakınmamıştım. Gördüklerim ise daha ziyade dağlar ve kayak merkezleri ile ilgiliydi ki, otuz sene İsviçre’de yaşadıktan sonra, Andorra’da dağlarda trekking yapıp, yazın ortasında kayak merkezlerine gitmek de çok manalı olmayacaktı.

Bir dere ve park bulduk!
Ara sokaklarda gezinirken minik bir dere ve yanında da bir park bulduk. Yellowstone’u görmüş kadar sevindik. En azından görülmeye değer bir “yer” bulmuştuk. 🐝Mezzy🐝 salıncaklara, kaydıraklara falan gitti. Biz yine Jelena ile yine boş gözlerle birbirimize bakıyoruz…

Çok kasmadık, atladık arabaya, yolda bir McDonald’s’da durup, bir şeyler yedik ve geri Barcelona’ya doğru yola koyulduk.

Andorra, şu fani dünyada gördüğüm elli altıncı ülke oldu sevgili arkadaşlar. Malum, çok kısa kaldığımız için çok fazla Andorra resmimiz yok, görsel zenginlik için gezi haritamı da paylaşayım bu vesileyle.

Barselona Havaalanı’nda arabayı geri verdik ve bir taksiyle şehir merkezine doğru yola koyulduk.

Taksici bizi La Rambla’nın sonuna yakın bir yerde bıraktı. Oradan biraz yürüyüp, Plaza Catalunya’ya ulaştık. Hard Rock Cafe, yolunuz düşerse bu meydanın hemen Ramblas’la kesiştiği noktada.

Nice mutlu yıllara canım kızım!
Sevgili kızımın dokuzuncu doğum gününü kutladık. Hala inanamıyorum, onuncu yaşına bastı 🐝Mezzy🐝’cik. Daha dün aynı mekanda, bebek arabasının içinde, ona Güelli’den aldığımız kırmızı sombrero’sunu giymiş, boş gözlerle etrafına bakınıyordu, şimdi Hard Rock Shop’tan kendi başına alış veriş yapıyor.

Hayat çok kısa, üstüne bir de çok hızlı geçiyor sevgili arkadaşlar.

Ertesi gün uçağımız çok erken saatte kalkacaktı. Saat dokuzda Gran Canaria’da, saat onda ise otelde olacaktık. İlk gün olmasına rağmen denizde tam bir gün demekti bu.

Otele dönüp uyuduk.




Andorra gezisini toparlarsak…

Walla çok toparlayacak bir şey yok sevgili arkadaşlar. Zevkler ve renkler durumları elbette ama sizlere gidin, görün diyecek bir neden bulamıyorum. Hani kayak seviyorsanız falan diyeceğim, Andorra’ya kadar gideceğinize, gelin İsviçre’ye. Yine de bu ufacık ülkeye yılda on milyon turist geliyormuş. Bunu da not etmiş olalım.

Hem hayat, hem de gezilerimiz devam ediyor.

Umarım, bir sonraki gezimizde sizlere elli yedinci ülkemden sesleniyor olurum.



O güne kadar ¡adiós!

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...