27 Haziran 2018 Çarşamba

İhtisas

Canım annem ve babamın sağlığında elim sıcak sudan soğuk suya girmezdi. Yemeğim hazır, yatağım hazır, sabah kalktığımda çayım masada, gece acıktığımda annemin hazırladığı artık ne varsa...

Annem emekli oldu, biraz emekli ikramiyesi, biraz birikimler, Çınarcık'ta bir yazlık ev aldılar. İlk heves Çınarcıkta ilk senemi geçirdim, ancak o aralar on sekiz bile değilim, bir anda annemle babamın olmadığı Ankara'daki evimiz malum sebeplerden ötürü daha çekici gelmeye başladı.

Böylece yazları Ankara'da, yalnız başıma yaşamaya başladım.

Yalnız ilk senem, pideci, kebapçıdan yemek yiyerek geçti.

Sonraları ise pide ve kebaba harcanacak para daha verimli alanlara kanalize olduğu için evde iyi kötü yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladım.

İlk başlarda makarna, sonraları çorba ve kuru fasulye, daha da sonra köfte ve yemek işinde bayağı uzmanlaştım. Bugün koç gibi hamur açarım, şarap soslu Bœuf Bourguignon, hatta Chateaubriand yaparım, sıfırdan Pesto, Morilles ya da Quatro Fromaggi sosu hazırlarım, siz anlayın yani.

Ben neymişim be abi diye anlatmıyorum bunları. Gerçekten hep yokluktan, hep zorunluluktan, "tıpış tıpış" öğrendim hepsini...

Ütü yaparım, çamaşır, bulaşık yıkarım.

Yine mecburiyetten.

Kırık bacağımın içindeki yarım kilo demirle, yanımda sadece canım köpeğim Yumuk, tek elle gömlek ütülemeyi geliştirmiştim...

Çok Kemalettin Tuğcu olduk, içinizi karartmayayım. Hayat öğretiyor işte.

Sevgili kızımdan sonra, elli yaşımda saç bağlamayı bile öğrendim.

Hatta etek giydirmeyi.

Bu yazıyı okuyan er kişiler bilmez öyle etek, elbise nasıl giyilir. Hele biraz da funky bir dizaynı varsa... Öyle pantolonu cart diye ayağınıza geçirmeye benzemez. Bir deneyin, aklınız şaşar, neresi alt, neresi üst, neresi ters, neresi düz, neresi ön, neresi arka. Bunu da elli bir yaşımda öğrendim anasını satayım... 😛

Eğlenceli meziyetler bunlar tabi.

Bunlar kadar neşeli olmayan meziyetler de vardır.

Mesela arabanıza benzin doldurmak...

Amerika'da öğrendim, hatta hayatımın bir bölümünü benzin doldurarak kazandım. Araba park etmek, vesaire de dahil.

Yıllar sonra İsviçre’ye yerleştim.

Bu ülkede yemek pişirme meziyetlerim Nirvana'ya ulaştı, ancak İsviçre'nin bana en önemli katkısı marangozluk, bahçıvanlık, parke, fayans ve sıva alanlarında oldu.

Haftada bir, iki saatliğine gelen bir bahçıvana bir sene için on bin frank, yani bu günün parası ile elli bin lira ödeyince, bir sonraki sene bu zenaatı öğrenme durumunda kaldım.

En son çöp kovasını tamir için dört yüz frank isteyen bir ustaya kibarca git dedikten sonra endüstriyel diyebileceğim düzeyde bir ahşap çalışmasıyla onarımı kendim yaptım. Sevgili karım benle aşk evliliği yaptığı için zaten mutlu olduğunu, ancak bu benzeri katkılarımla evliliğimizin maddi bir ivme de kazandığını söyleyip, beni motive etti 😛😍

Ancak öyle bir meziyetim vardır ki, yukarda anlattıklarımı bunun yanında çerez yapar, yersiniz.

Boya!

Boyacılık üstüne lisans eğitimimi Ankarada tamamladım. Müteahhitlik yapan bir arkadaşım vardı. Arkadaş hafif kaldı, kardeşim sayılır. Öyle müteahhit dediysem de, kelli göbekli laz müteahhiti gelmesin aklınıza. Koç gibi genç delikanlı işte.

Hakedişini alıp, parayı artık nerede harcarsa harcar, bir sonraki keşif günü geldiğinde, işçileri kaçmış, yarım kova plastik boyası kalmış bir halde, bütün arkadaşlar King masasından kalkar, gecenin bir saatinde, ertesi sabaha işi yetiştirmek için boya yapmaya giderdik.

Boya sanatını buralarda öğrendim. Rulo, ince fırça, astar boya, yağlı boya, abi "pİlastik" bitti, abi bitti "pİlastik" boya... 😛

Yüksek lisansımı ise İsviçrede, mahzenimizi yaparken tahsil ettim. Alt sıva, astar, serpme boya, macun, rulo, vesaire...

Doktoramı ise araba boyası üzerine, yine İsviçre'de yaptım.

Burada kaportacılar annelerinin evlilik törenlerini istediklerinden insanlar ufak tefek çizikleri hep kendileri sprey boya ile kapatırlar.

Geçenlerde Büyükelçilik Rezidansında bir kutlamaya davetliydik - benzin basarak hayat kazanmaktan sonra biraz karizma tamiratı yapalım artık 😍

Jelena kullanıyordu arabayı. Bahçenin girişi dar, hadi sen profesyonel vallet'sin madem, sen park et, bir sakarlık yapmayım dedi.

Noproblem tabi! Hemen geçtim direksiyona, sağ, sol, ileri, geri... Garrrççççç! Başına gelen bilir o tatsız zevksiz sesi... Görmediğim bir şeye çarptım sağ arka kapıyı.

İnip baktım, bir sopanın üzerindeki, kapıyı otomatik açıp, kapamaya yarayan sensör.

Arabada derin de olsa sadece çizik var. Sensörün de kapağını kırmışım. Özür diledim, önemli değil, canın sağ olsun dediler.

Neyse, toplantı bitti, eve döndük. Ama karizma sıfırın altı tabi... Jelena boşver falan diyor ancak sevgili karımın o ana kadar hayalindeki "Profesyonel Vallet" imajı gitmiş, yerine "o sensörü kim koymuş oraya" diye umutsuzca bahane arayan, battığı kakadan çıkmaya çalışan garip, zavallı bir adam kalmış... 😛😍

Jelena üzüntülü gözlerle baktı arabaya.

"Can you fix it?"

Laf mı bu, tabi ki hallededim.

Ertesi gün hemen gidip bir tüp sprey boya, bir paket de zımpara kağıdı aldım. Hemen çizikleri zımparalayıp, sprey boyayı sıktım. Yağmasa da gürledi, iyi kötü kapamıştım çizikleri...

Jelena bir baktı, kayıp karizmamın yarısı geldi geri.

"Wow!"

Öyle çok "wow" 'lık bir şey yok aslında. Sprey boyanın rengi bir ton açık, işin aslı. Anasını sattığımın arabasının imalatçısı da "sınop", öyle piyasa rengi kullanmıyor özel olsun diye. Ama geçti keşiften işte. Hakediş'i aldık Jelena'dan yani...

"Nasıl yaptın?" diye sordu sevgili karım. Ben de "ihtisasımı Ankarada - hadi gerçek ismini vermeyeyim - Ahmet'in yanında yaptım, üç beş çizik ne ki" dedim.

Güldük.

Eve girdik, kendime bir bardak şarap koydum, "zırrr", iPad çaldı.

Ahmet kardeşim!

Kalp kalbe karşı derler ya, aynen öyle oldu.

Bir güzel geyikledik, daha da geyikleyeceğiz, bir kadeh şarap etrafında.

Bu pilav daha çok su kaldırır. Şimdilik burada duralım, devamına gelecek hafta geçeriz.

Benim gecem yirmi senelik bir şarapla renkleniyor.

Sizin geceniz de güzel olsun.

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...