8 Şubat 2014 Cumartesi

Manüpülasyon

Hepimize olmuştur, kocanızla, karınızla, çocuklarınızla, arkadaşlarınızla, işyerinde patronunuzla, iş arkadaşlarınızla aynı düşünceyi paylaşmadığınız anlar vardır.

Her iki taraf da fikrini söyler ve tartışma başlar.

Tartışmanın sıcaklığı artar ve taraflar fikirlerini biraz daha şiddetle savunmaya başlar. Olay uzar da uzar, ancak kimse fikrini değiştirmez, canlarınız pahasına pozisyonlarınızı savunmaya devam edersiniz.

Sonunda öyle bir noktaya gelirsiniz ki söylenecek birşey kalmaz, olayı gidişine bırakır, öylece susar kalırsınız.

Bu noktada taraflarda tartışılan konunun önemi ikinci hatta üçüncü dereceye iner. Baskın olarak genelde iki duygu kalır.

Çaresizlik ve sinir.

Bazen her iki tarafta kendi argümanının doğruluğuna inandığı için, diğer tarafın bunu anlamaması karşısında çaresizlik hisseder.

Şimdi niye "bazen" dediğim için şaşıracak, bundan daha doğal ne var diyeceksiniz. Tartışmanın ABC'si değil midir, adı üzerinde tartışılan farklılıklar?

Normal koşullarda, iki farklı fikir varsa her iki taraf da kendi fikrinin doğru olduğuna inanır, fikrini savunur ve karşısındaki de ikna olmayınca da çaresizlik hisseder.

Ancak kırk yedi senelik yaşam deneyimim bana bir tartışmada, tartışılan konumun her zaman tartışma nedeni olmadığını öğretti arkadaşlar.

N'olur bana "Günaydın, yeni mi anladın?", ya da "Ne diyor bu yahu, bu saatten sonra bize hayat dersi mi veriyor?" demeyin.

Sadece dertleşiyorum sizle.

Çünkü, inanın bir çok kişiye göre hayatımın ileri sayılabilecek bir evresinde anladım iki kişi arasındaki iletişimin ögelerini. Hem de aldığım bir dolu yönetim, iletişim, vesaire derslerine, seminerlerine rağmen.

O ana kadar da tartışmalarda karşımdakilerin söylediklerini önemsedim, onları değerlendirdim, değerlendirmemi karşı birer argüman olarak seslendirdim ve sonrasında saf saf argümanlarımın doğruluğu yüzünden tartışmanın lehime sonlanmasını bekledim.

Başarı oranı zar zor yüzde beş.

İnsanlar beni daha ziyade Mister Spak yada Kumandan Data gibi saf, naif görüp güldüler yada üzüldüler benim için.

Neyse konumuz ben değil, genelde tartışmalar.

Peki tartışmaların nedeni sadece "bazen" tartışılan konu ise, çoğu zaman nedir? Buna şimdilik gizli neden diyelim ve eğer farklı bir bilimsel adı varsa özür dileyip devam edelim.

Aklıma gelen, aslında başıma da gelen, hatta başıma geldiği için aklıma gelen birkaç gizli tartışma nedenini sayayım.

Mesela "Geçen gün sen bana toplantıda terslik çıkarmıştın, şimdi sıra bende." tarzı bir amaç, başka bir deyişle intikam oldukça popülerdir.

Alın başka bir tane. Aynı ortamdaki başka bir kişiyi etkilemek için tartışma başlatmak ve sürdürmek. İş hayatında çok popüler bir gizli tartışma nedenidir bu. Bir toplantıda patronu da varsa onu etkilemek için kalkar, zart zurt eder insanlar. Bu müptezeller yüzünden toplantılar uzar, verimsizleşir.

Başka popüler bir gizli neden de sekstir. Sadece aganigi olarak düşünmeyin seksi. Karşı cinsle her şekilde bir iletişime yada etkileşime girme isteği yüzünden birçok tartışma yapılır. Yine dağılmamak açısından bir tekrar yapalım. Burada tartışılan konu politika yada Antalya"daki en ucuz otel olabilir. Ancak konumuz tartışan kişilerin gerçek tartışma sebebidir.

Biraz hızlanarak devam edelim...

"Yarım saattir buradayım, farkında bile değilsin. sana burada olduğumu bir hatırlatalım...", yani önemsenme arzusu.

"Yandaki karının ağızının içine düştün neredeyse...", yani kıskançlık.

"Vakit geçmek bilmiyor, şunla biraz laflayalım.", yani can sıkıntısı.

"Toplantı uzarsa bir gün daha danışmanlık bedeli yazarız...", yani mali bir çıkar.

Vesaire...

Ancak en önemlisini en sona sakladım.

Manüpülasyon, yani art niyet.

Bir tartışma başlatıp, karşısındakine işine yarayabilecek, bir çıkar sağlayabilecek, kendisini zor duruma düşürebilecek yada daha önemli bir konunun ortaya çıkmasını önleyecek/geciktirebilecek bir şey söyletmek yada bir sonuç çıkartmak.

Bu konuda şimdiye kadar gördüğüm tartışmasız en başarılı örnek Tayyip Erdoğan'dır.

Türban konuyken özgürlükleri, İnternet kısıtlamaları konuyken özgürlükleri unutup özel hayatın kutsallığını, öğrenci evlerine girerken de özel hayatın kutsallığını unutup toplumun ahlaki değerlerini tartıştırıyor bize.

Arada da farkında bile olmadığımız çok daha önemli sorunlarını sessiz sedasız hallediyor.

Tartışmayı da sadece tartışılan konu zanneden avanaklar, Tayyip Erdoğan'ın argümanlarına karşı argümanlar üretiyor, sonuç alamayınca da çileden çıkıyorlar (bu arada siyaset olmasın diye Ana Avanakların başkanını ve diğer avanakları isimleri ile anmıyorum).

Ben Tayyip Erdoğan'ın akşam evde olanı biteni seyrederken çok eğlendiğini düşünüyorum. Haksız da değil bence. Bu başarının önünde şapkamı çıkarıyorum.

Başa dönersek, ciddi olarak tartışılan konuyu tartışan ve bir yere varamayanlar işte bu yüzden çaresizlik ile birlikteki sinir duygusunu yaşarlar.

Toplumda başarılı kişiler - dikkat, iyi yada faydalı kişiler demiyorum - çoğunlukla iletişimin bu gizli boyutunu hissedebilen ve onu kendi çıkarları yönünde kullanabilenlerdir, ne acı ki.

Bu arada siyaset tartışmama kararım devam ediyor. Tayyip Erdoğan örneği psikolojik bir örnek.

Kalın sağlıcakla...

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...