13 Haziran 2025 Cuma

Amman'a İndik

Evde kedilerin yemek ve sularını hazırladım. Arabayla önce 🐝Mezzy🐝’yi, sonra Jelena’yı okullarından aldım. Sonrasında hiç vakit kaybetmeden Cenevre Havaalanı’na gittik.

Dört günlük tatil yüzünden bütün ucuz park alanları dolmuştu. Arabamızı mecburen havaalanının en pahalı park yerine bıraktık.

İstanbul üzerinden uçuyorduk. Bir Pegasus uçuşu bizi Sabiha Gökçen Havaalanı’na getirdi.

Sabiha Gökçen
Bu Türkiye bağlantılı uçuşlardan nefret ediyorum desem yeridir sevgili arkadaşlar. Hele Sabiha Gökçen’den.

Görmemişin kaloriferi olmuş, sonuna kadar açmış. Herkes şıpır şıpır terliyor. Mahşeri bir sıcak…

Koca havaalanında döner yapan bir yer var, o da dondurulmuş döner veriyor. Bir yer bulmak, siparişi almak imkansıza yakın.

Havaalanındaki her dişi görevli mütemadiyen bağırıyor. Kapıdaki kızlar, tezgahtar kızlar, dönercideki kızlar… “Antalya uçuşu buradan! Biniş kartları lütfeeeen!”, “94 numaralı sipariş! Döner ve çorba! Döner end suuup!”, “Ayşeee bak, ne diyor bu, anlamıyorrrrummm!”

Pastane kılıklı bir yerde yabancı biri bana “Şu sandviç kaç lira?” diye sordu, ben de tezgahtaki kıza. “Fiyat listesi burada” diye başının üzerindeki slide’ı işaret etti. “Yüz lira” dese dili aşınacak…

Herkeste bir hava, bir ukalalık…

Aktarma için pasaport göstermiyoruz ama yürüyen bantın başında iki kadın görevli biniş kartlarına bakıyor. Pegasus’la online check-in yapınca yalan yanlış bir email geliyor. Üzerinde sadece bir QR code var. QR code var da, ayaküstü biniş kartlarını kontrol eden ablaların QR code okuyucuları yok! Bu yüzden ismi ve uçuşu göremiyorlar. Biri cart diye sormadan elimdeki telefonu çekip aldı. Oraya buraya basıp, copy/paste ile pegasus sitesinden biniş kartlarının detaylarını buldu, “Buyrun” dedi.

Güvenli alanı terk etmemiş olmamıza rağmen yeniden güvenlik kontrolünden geçtik. iPad’leri çıkar, kemeri çıkar, diş macununu çıkar…

Prensip sahibi teröristleri yakalamak için tüm bunlar.

Eğer bu teröristler Cenevre-İstanbul uçağında yanlarında taşıdığı bombayı patlatmaz, uçaktan indirir, bağlantılı İstanbul-Amman uçuşuna sokmaya kalkarlarsa, bu sıkı güvenlik kontrolleri sayesinde yakalanacaklar.

Hey Allahım…

Başınızı ağrıtmayayım. İnsanı geldiğine geleceğine pişman ediyorlar sizin anlayacağınız.

Amman’a uçuşumuz olaysız geçti. Queen Alia International Airport gerçekten güzel ve modern bir havaalanı.

Ürdün arz-ı alemde gördüğüm altmışıncı ülke olacaktı. Bu ‘dalya’ ülkelere her nedense gereksiz bir önem bahşederim. Onuncu ülke şu, yirminci ülke bu şeklinde. O yüzden altmışıncı ülkemin Ürdün gibi, dünyada bir çok nedenden dolayı görülmesi gerekli bir ülke olması beni fazlasıyla mutlu etmişti.

Altmışıncı Ülkem

Uçaktan inip, biraz yürüyerek vize kuyruğuna giriyorsunuz. Ürdün, hemen herkes için  vize istiyor - ancak bizlere vize gerekmiyor. Gerçi diğer ülke vatandaşları vizelerini havaalanında 40 Dinar verip, alabiliyorlar ama biz o parayı Jelena ve 🐝Mezzy🐝’nin Türk pasaportlarına vermeyi tercih ettik ve bu vesileyle ikisinin de Türk pasaportları oldu/yenilendi.

Vize kuyruğuna girmedik ama pasaport kontrolü nerede, onu da göremedik. Bir görevliye “Pasaport kontrolü nerede?” diye sordum. “Vizeniz var mı?” dedi, “Vizeye ihtiyacımız yok” dedim.

Vize kuyruğunda biri, konuşmamızı duymuş anlaşılan, “Nasıl yani?” diye sordu. “Ben İsveçliyim, benim ‘bile’ vizeye ihtiyacım var, sen nasıl giriyorsun?” dedi.

“İsveçliyim” diyen adam marsık gibi. Kim bilir nereden göçmüş. Ama havasını atıyor aklınca.

“Bak, ben de İsviçreliyim” dedim, sonra da inadına Türk pasaportunu sallayıp, “Ama bunun sayesinde vizesiz giriyorum” diye gıcıklığımı da yaptım.

Pasaport kontrolünde gençten bir asker, “Marhaban” dedim, “Ahlan” diye cevap verdi. Pasaportları verdik, gerçekten de ülkeye vizesiz, başka hiç bir şey göstermeden girdik. Sadece 🐝Mezzy🐝 makineye gözlerini açıp, bakamadığı için biraz bozuldu. Malum çocuklar devamlı büyüdüklerinden dolayı yüz hatları değiştiğinden, biyometrik parametreleri kaydedilip, karşılaştırılamıyor.

Valizlerimiz zaten yanımızda olduğundan, bagaj bandında beklemeden, gümrükten geçip, araba kiralama gişelerine ulaştık.

booking.com'dan bir araba kiralamıştık. Ürdün’de ağız tadıyla ve çok vakit kaybetmeden gezmenin yolu bir araba kiralamak sevgili arkadaşlar. Ancak araba kiralayıp da pişman olan çok kişinin yorumlarını okumuştum. Kiralama şirketleri yüksek bir depozit alıp, arabayı geri getirdiğinizde sudan gerekçelerle sizden extra para istiyor, vermezseniz de depozitinizin üzerine yatıyorlarmış. Bunlarla uğraşmamak için arabayı, ismi lazım değil, çok iyi bilinen, uluslararası bir şirketten kiralamayı tercih ettik.

Saat sabahın iki buçuğunu bulmuştu. Sadece formaliteleri tamamlamak kırk beş dakika almıştı. Ufak bir araba için ödeme yapmıştık, ama adamlar hybrid bir Toyota Camry verdiler. Biraz da havalıca “Free upgrade ettik sizi” dediler. Park yerine gidip, başka araba kalmadığını gördüğümüzde bunun ‘free’ değil, ‘mandatory’ bir upgrade olduğunu anladık. Yine de hybrid bir araba bizi yüzlerce dolar benzin parasından kurtaracaktı. Planımıza göre binin üzerinde kilometre yol yapmamız gerekiyordu.

Havaalanından Amman’ın merkezi yarım saat - kırk beş dakika falan sürdü. Otelimize ulaştık.

booking.com üzerinden rezervasyonu, örnek olsun diye ayın 28’inde yapıp, sabaha karşı geleceğimizden late check-in göstermiştim ki, 28’inin geçesinde bir odamız olsun. Ancak booking.com check-in zamanının sabahın ikisi olduğunu görünce, proaktif davranıp, bizim rezervasyonu 29’una kaydırmış. Bunu görünce daha İsviçre’den otele yazıp, “Bak booking.com rezervasyonun başlangıcı için 29 diyor ama biz 28’inin gecesi uyuyacağız, lütfen odamızı teyid edin” dedim, hatta uçak ne zaman geliyor, biz ne zaman otele ulaşacağız, tek tek yazdım. “Hiç problem yok ya seyyidi!” dediler.

Herneyse, otele geldik, kimlik, pasaport falan, resepsiyondaki adam “Ama sizin rezervasyon yarın için. Bu gece odamız yok” dedi. Bunların olacağını bildiğimden, yazdığım emaili çoktan telefonda hazırlamıştım. Resepsiyonist okudu, “Hmmm…, yaaa…, ayvaaaa…” falan oldu, sonunda bize mecburen bayağı havalı, ‘free upgrade’ bir oda verdi.

Odamıza çıktık ve hemen uyuduk. Önümüzdeki üç gün çok yoğun geçecekti.

Devam edeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Petra

Hz. Adem’in (Adam) cennetten kovulduktan sonra Dünya’da Şit (Seth) adında bir oğlu oldu. Hz. Şit’in soyundan Hz. İdris (Enoch), onun soyunda...