Avusturya’yı bir kenara bırakırsak, komşuluk münasebetiyle büyük abilerden İtalya ve Fransa’yı neredeyse şehir şehir gezmişliğimiz olsa da, Almanya, yaşadığımız yere yalnızca iki saat mesafede olmasına rağmen, bugüne dek çok az ziyaret ettiğimiz bir ülke olarak kaldı.
![]() |
Frankfurt, 1996 |
Almanya elbette çok güzel ve görülesi bir ülke, ancak Avrupa’nın gerisi biraz daha güzel ve görülesi olunca, gezilerimizde Almanya’ya sıra biraz geç geldi.
Amacım Almanya’ya kötü bir ülke demek değil. Ne demek istediğimi gelin, biraz daha iyi anlatayım.
Avrupa’nın tümü İkinci Dünya Savaşı sırasında yerle bir olmuş sevgili arkadaşlar. Savaştan sonra Avrupa’nın geri kalanı şehirlerini eski hallerine restore ederken, Almanlar “Biz modern olalım” deyip, şehirlerini o günün modern mimarisiyle yeniden inşa etmişler. Elbette Berlin, Münih, Köln gibi şehirlerde kısmen bazı eski binaları orijinal hallerine sadık kalarak yeniden yapmış olsalar da, şehirlerin büyük bölümü 1945-50’lerin ‘modern’ mimarisi Karadenizli Müteahhit binalarının tarzıdır. Kutu gibi binalar, düz duvarlar, kare camlar. İleri sanat için bazen cepheleri banyo fayansı gibi iki renkte falan tasarlamışlar.
![]() |
Karadeniz Müteahhidi Binalar Stuttgart |
Modernliği perçinlemek için Almanlar bir de büyük şehirlerine işlevi belirsiz, pipi gibi birer TV kulesi dikmişler. Hayatımda gördüğüm en anlamsız, en gereksiz yapıların başında gelir bu Jetgiller çizgi filmlerinden fırlamış komik kuleler. Hele bir de günümüzde kimsenin havadan antenle TV izlemediğini düşünürseniz, bu kuleleri artık ne yaparlar, siz düşünün.
Almanya’da gezerken karşıma çıkan Almanların çoğunluğu öyle çok fazla kibar, turist canlısı kişiler değillerdi. Çok sevdiğim, çok iyi anlaştığım, kibar, düşünceli Alman arkadaşlarım var, ancak Almanya’ya gittiğimde ne yazık ki çoğunlukla kaba, ters, nezaketsiz tarzda insanlarla karşılaşıyorum.
Almanya’nın yemekleri de bence bir felaket. Apple Strudel’ı bir kenara bırakırsak, yemeklerin çoğunlukla patates ve domuzdan başka bir özelliği yok. Ancak takdiriniz üzere beni en çok üzen Alman şarapları. İçtiklerimin çoğu, belki benim şansım, birer felaketti. Fransa’ya yakın Alsace bölgesini saymazsanız içilecek şarap neredeyse yok gibi. Bunu söylemişken, Almanlar’ın dünyaca bilinen Riesling gibi şarapları olduğunu da hatırlayalım.
![]() |
Berlin TV Kulesi |
Bu konuya biraz açıklık getireyim.
Aşağıda yazdıklarımı okurken lütfen bunların sadece benim subjektif görüş ve gözlemlerim olduklarını bir kenara not edin. Amacım kalp kırmak değil, arzuhalimi anlatmak.
Almanlar fazlasıyla zeki ve başarılı bir ulus. Teknolojide, mühendislikte gerçekten bir numaralar. Bugünkü modern teknolojilerin çoğunu Almanlar’a borçluyuz. Gerçekten düzenli, kurallara uyan, uygar bir halk.
Ancak, Almanlar’ın kafaları sanki dünyanın gerisinden biraz farklı işliyor.
Almanya’da yaşamak ya da gezmek için Almanlar gibi düşünmeniz gerekiyor. Alman düşünce sisteminin temeli ise bilmek. Intuition, yani sezgilere yönelik bir sistemleri yok. Bileceksin, yok bilmiyorsan öğreneceksin. Sistem, senin bilmediğini varsayarak sana yardımcı olmaya yönelik tasarımlanmamış.
Stuttgart’da bir benzin istasyonuna girdik. Pompanın üzerinde dört hortum var, hortumlarda da “Super Plus”, “Super”, “Super E10” ve “Diesel” yazıyor. Hadi dizeli anladık, geri kalanın hepsi süper anasını satayım. Süper ile süper plus’ın farkı nedir? Daha da kötüsü süper E10 ne demek? Hangisi kaç oktan, yazsa anlayacağız ama yok işte. Bileceksin.
![]() |
Hepsi süper de... |
Benzeri bir olay Berlin’de başımıza gelmişti. Karşı taraftaki yol, bulunduğumuz yoldan geçen trenin aksi istikametine gitmiyordu, bambaşka bir trene aitti. Hangi yolu kullanacağımızı bulmak için yol boyu sıralanmış sütunlara boyadıkları tren isimlerine bakmamız gerekmişti. Her sütuna bir trenin güzergahını yazmışlardı. Sütunlar silindirik olduklarından her açıdan okunamıyordu. O yüzden deli gibi bir yoldan diğerine, yol üzerinde de bir sütundan diğerine koşup, okuyabilmek için doğru pozisyonu alarak trenin hangi yoldan geçtiğini aramıştık.
Başka bir ilginçlik. Stuttgart’ta araba yollarında asfaltın üzerine metrelerce büyüklükte 14, 23, 98 gibi numaralar yazılmıştı. Hız limiti mi acaba diye düşündük, sonra “Yok artık” dedik. 14 km, 23 km gibi küsuratlı limitler olamazdı. Sonradan bunların yol numaraları olduklarını anladık. Dünyada ilk kez Almanya’da, yol numaralarının metrelerce boyda asfalta yazılı olduklarını görmüştüm. Düşünürseniz, bu yol numaralarının, numarası yazılı yolun nereye gittiğini bilmezseniz, size beş kuruşluk faydası yoktur. Ama Alman mantığı, bileceksin işte.
![]() |
Freiburg - Kartpostal gibi! |
Kısacası Alman kültürü, Alman sistemi, sezgiselliği, kolaylığı öncelemiyor. Sadece bilgiyi edinmek gerekliliğinin üstüne kurulmuş.
Her neyse. Gelelim Almanya’nın güzelliklerine…
Münih, Frankfurt, Stuttgart gibi büyük şehirleri aklınızdan silin - belki Berlin tarihi önemi bakımından bir istisna olabilir ama diğerleri çok görülesi yerler değil. Bu şehirler yukarıda yazdığım gibi Karadeniz Müteahhidi şehirleri.
![]() |
Trier - Kartpostal gibi! |
Almanya’nın başka sevdiğim bir tarafı şatoları. Özellikle Bavyera’da gerçekten çok ihtişamlı, çok güzel şatoları var. Gençliğimin “Wolfenstein” video oyunu boşuna Alman şatoları temalı değil sizin anlayacağınız.
Yine Almanya’da gezmenin bir güzelliği lokal dili biliyor olmam. Almanca’yı kast etmiyorum, kast ettiğim Türkçe. Türkçe ile Almanya’da rahat rahat gezilebiliyor. Almanların çoğu da iyi derecede İngilizce konuşuyor.. Yani dil problemi sıfıra yakın.
![]() |
Neuschwanstein Şatosu |
Almanya’nın doğası da olağanüstü güzellikte. Dağları, ormanları ile yemyeşil bir ülke.
Trafik şehir içinde bence bir felaket. Hız limitleri bazen 40’a, 30’a düşebiliyor. Bu afaki limitlere kimse uymadığı için de benim gibi limitlere uyan avanaklar bol bol korna yiyiyorlar.
Ancak otoyolların büyük bölümünde hız limiti yok. Gençken, bir de canavar arabam varken, sık sık Almanya’ya gelir, gaza basardım. Hız yapmayı seviyorsanız Alman otoyolları tam size göre. Ancak dikkat. Bir çok kez 160’la falan sol şeritte giderken, bir anda arkamda beliren arabaların frene asılıp, selektör yapmışlıkları var. Kısacası sol şeriti alırken iki kere bakın derim.
Almanya’daki trafik işaretleri ise beni çileden çıkarıyorlar.
Öncelikle “Zusatzzeichen” ya da “Conditional Signs” dedikleri “Eğer İşaretleri”. 160’la giderken bir anda 80 km/s işareti görüyorsunuz. Refleksle hobaraaaa frene asılıyorsunuz, sonrasında da altındaki küçük “Eğer İşaretini” farkediyorsunuz. Küçük işaret, havuza düşüp yüzmeye çalışan bir araba simgesi mesela. Yine bileceksiniz, bu işaret “Eğer yol ıslaksa” demek.
Ancak sorun burada başlıyor. Islak yol ne demek? Ahmak ıslatan bir yağmur ile, bir dolu esnasındaki yol koşulları çok farklıdır. Bunların hangisinde 80’e düşelim? Öyle yağmurlar vardır ki, 80’le bile gidemezsiniz.
O ıslak yol işareti olsa da olmasa da aklı başında sürücüler zaten hızlarını koşullara göre ayarlarlar. Dolu yağarken işaret yok diye 180’le gidecek bir avanak varsa, zaten o işareti koysanız da, koymasanız da çok fazla yaşamaz. Ez cümle, böyle muğlak işaretler sadece kafa karıştırmaya yarıyor.
Bu “Eğer İşaretlerinden” İtalya ve Fransa’da da bol bol vardır.
Yine yol üzerinde bir yerleşim merkezinin ismini gördüğünüzde hız limiti otomatik olarak 50 km/s oluyor. Hiç bir yerde yazmaz, bunu da bileceksiniz.
Gözünü sevdiğimin İsviçresi. Bu zırvaların hiç biri yoktur memleketimde. Örneğin eğer yol ıslakken kayma tehlikesi varsa, sadece bir kayma tehlikesi işareti koyarlar. Bu işareti gördüğünüzde, sadece yol ıslakken hızınızı düşürmeniz gerektiğini değil, örneğin ani direksiyon kırmamanız ya da ani frenleme yapmamanız gerektiğini de anlarsınız.
Ancak tüm eksileri ve artılarıyla Almanya dünyanın en önemli, en fark yaratan ülkelerinden biri sevgili arkadaşlar. Bu ülkeyi görmemek olmaz.
İşte bu bağlamda, Nalcı’ların uzun zamandır ertelediği Almanya’yı fetih projesini resmi olarak başlattık. Almanya’nın bütün kentlerini olmasa da, belli başlı büyük ve görülmeye değer küçük yerleşim merkezlerini, tarihi noktalarını, doğal zenginliklerini gezeceğiz.
Kim bilir, belki ülkeyi yakından görünce Alman şarapları hakkında fikrim değişebilir.
Ancak bu demek değil ki sizleri sürekli Almanya yazılarıyla bombardıman edeceğim.
Almanya projemiz birkaç yıl sürecek. Bu süre boyunca elbette Almanya’dan başka bir çok yere gideceğiz. Ancak arada bir Almanya’dan bir iki kenti dilimin döndüğünce size anlatmaya çalışacağım.
Şimdilik sevgi ile kalın.
Auf Wiedersehen
Öncelikle “Zusatzzeichen” ya da “Conditional Signs” dedikleri “Eğer İşaretleri”. 160’la giderken bir anda 80 km/s işareti görüyorsunuz. Refleksle hobaraaaa frene asılıyorsunuz, sonrasında da altındaki küçük “Eğer İşaretini” farkediyorsunuz. Küçük işaret, havuza düşüp yüzmeye çalışan bir araba simgesi mesela. Yine bileceksiniz, bu işaret “Eğer yol ıslaksa” demek.
Ancak sorun burada başlıyor. Islak yol ne demek? Ahmak ıslatan bir yağmur ile, bir dolu esnasındaki yol koşulları çok farklıdır. Bunların hangisinde 80’e düşelim? Öyle yağmurlar vardır ki, 80’le bile gidemezsiniz.
O ıslak yol işareti olsa da olmasa da aklı başında sürücüler zaten hızlarını koşullara göre ayarlarlar. Dolu yağarken işaret yok diye 180’le gidecek bir avanak varsa, zaten o işareti koysanız da, koymasanız da çok fazla yaşamaz. Ez cümle, böyle muğlak işaretler sadece kafa karıştırmaya yarıyor.
Bu “Eğer İşaretlerinden” İtalya ve Fransa’da da bol bol vardır.
Yine yol üzerinde bir yerleşim merkezinin ismini gördüğünüzde hız limiti otomatik olarak 50 km/s oluyor. Hiç bir yerde yazmaz, bunu da bileceksiniz.
Gözünü sevdiğimin İsviçresi. Bu zırvaların hiç biri yoktur memleketimde. Örneğin eğer yol ıslakken kayma tehlikesi varsa, sadece bir kayma tehlikesi işareti koyarlar. Bu işareti gördüğünüzde, sadece yol ıslakken hızınızı düşürmeniz gerektiğini değil, örneğin ani direksiyon kırmamanız ya da ani frenleme yapmamanız gerektiğini de anlarsınız.
![]() |
Almanya projemiz başlıyor |
İşte bu bağlamda, Nalcı’ların uzun zamandır ertelediği Almanya’yı fetih projesini resmi olarak başlattık. Almanya’nın bütün kentlerini olmasa da, belli başlı büyük ve görülmeye değer küçük yerleşim merkezlerini, tarihi noktalarını, doğal zenginliklerini gezeceğiz.
Kim bilir, belki ülkeyi yakından görünce Alman şarapları hakkında fikrim değişebilir.
Ancak bu demek değil ki sizleri sürekli Almanya yazılarıyla bombardıman edeceğim.
Almanya projemiz birkaç yıl sürecek. Bu süre boyunca elbette Almanya’dan başka bir çok yere gideceğiz. Ancak arada bir Almanya’dan bir iki kenti dilimin döndüğünce size anlatmaya çalışacağım.
Şimdilik sevgi ile kalın.
Auf Wiedersehen