![]() |
Kenan Diyarı |
Ne var ki, bu serbestliğin sınırı, o günün koşullarına göre biraz fazlaca aşılmıştı.
Bu şehirlerin halkları yoldan geçenleri kandırıp, şehirlerine davet ediyor, sonradan bu misafirleri haksız gerekçelerle yargılayıp, ellerindeki para ve değerli eşyalarını alıyor, onları aşağılayıp, çoğu zaman işkence ediyor ve öldürüyorlardı.
Her gün davulların vurduğu, flütlerin çalındığı, rakkaselerin dans ettiği, hiç durmadan yemeklerin yendiği eğlenceler düzenleniyordu. Bu eğlencelerin hiçbir ahlaki sınırı yoktu. Kadınlar hayal gücüne fazlaca bir şey bırakmayan elbiseler giyiyor, herkes birbirinin karısıyla, kızıyla beraber oluyordu.
Ancak öyle bir adet yaygınlaşmıştı ki, bunun artık mazur görülecek hiçbir yanı yoktu.
Sodom ve Gomora’nın erkekleri birbirleriyle birlikte oluyorlardı. Hem de saklı, gizli değil, alenen, sokaklarda, çocuklar dahil bütün halkın gözleri önünde.
Tanrı elbette olan bitenin farkındaydı ve bu sapkınlığa bir son vermeye kararlıydı. Şehirlerin tamamen yok edilmesine karar vermeden önce, orada hâlâ iyi insanlar olup olmadığını görmek istedi.
Lut, İbrahim’in yeğeniydi. Tanrı, İbrahim’e büyük vaatlerde bulunmuş ve onunla bir antlaşma yapmıştı. Lut, bir süre İbrahim’le birlikte yaşamış, daha sonra Sodom’un verimli topraklarını tercih ederek oraya yerleşmişti.
Lut’un Sodom’da yaşaması, ileride onun için büyük bir sınav olacaktı.
Tanrı, Sodom ve Gomora'nın durumlarını görmek üzere iki melek gönderdi. Bu melekler, akşam vakti Sodom’a geldiklerinde Lut onları şehir meydanında gördü. Lut, onların yabancı olduğunu anlayarak hemen misafir etmek istedi. Çünkü şehir halkının yabancılara karşı düşmanca davrandığını biliyordu. Melekleri evine davet etti, onlara yemek hazırladı. Fakat henüz yatmadan, şehirdeki erkekler, Lut’un evini sardı.
Sodom’un erkekleri, Lut’un evine gelerek içerideki adamları dışarı çıkarmasını istediler. Amaçları onlarla cinsel ilişkiye girmekti.
Bu talep, Sodom halkının ne kadar sapkınlaştığını açıkça ortaya koyuyordu.
Lut, onları engellemeye çalıştı ve “Bu adamlar benim misafirim, onlara dokunmayın,” dedi. Hatta melekleri rahat bırakmaları karşılığında, kendi öz kızlarını verip, onlarla birlikte olmalarını teklif etti.
Ancak kalabalık dinlemedi, Lut’a saldırmak istediler. Bunun üzerine melekler Lut’u içeri çekerek kapıyı kapattılar ve dışarıdaki insanları kör ettiler. Böylece kalabalık kapıyı bulamaz hâle geldi.
Melekler, Lut’a Tanrı’nın bu şehri yok etmeye karar verdiğini söylediler. Lut’a, ailesini alıp şehirden bir an önce kaçmasını emrettiler.
Lut, kızlarının nişanlılarını da uyarmaya çalıştı ama onlar Lut’a inanmadılar, dalga geçtiler.
Sabaha karşı melekler, Lut’u, karısını ve iki kızını ellerinden tutarak şehir dışına çıkardılar. Onlara arkasına bakmamaları ve düz yoldan koşarak, kaçmaları emredildi. Lut, Sığor adında küçük bir kasabaya sığınmak istedi ve bu dileği kabul edildi.
Sodom ve Gomora’ya Tanrı gökten ateş ve kükürt yağdırdı. Şehirler, üzerindeki insanlar ve tüm doğayla birlikte yok oldu.
Ancak Lut’un karısı, kaçarken geriye baktı. Tanrı'nın emrine karşı geldiği için bir tuz sütununa dönüştü.
Lut ve kızları Sığor’a sığındıktan sonra bir mağaraya yerleştiler.
Kızları, dünyada insan kalmadığını düşünerek nesli devam ettirmek için babalarını sarhoş ettiler ve sırasıyla Lut’la birlikte olarak, ondan birer çocuk sahibi oldular. Bu çocukların isimleri Moav ve Ammon’du. Bunlar, daha sonra İsrail halkıyla tarih boyunca birçok kez çatışan halklar olan Moavlılar ve Ammonluların atası oldular.
Sodom ve Gomora’nın öyküsünü, sizlere İncil’de, Eski Ahit’in, Genesis, yani Yaradılış kitabında geçtiği gibi anlattım.
Aynı öykü Kuran’da da çok benzer bir şekilde geçer. Farkları şöyle.
Kuran’da Hz. Lut peygamber kabul edilir ve Hz. Ibrahim’in yeğeni olduğu doğrudan belirtilmez, sadece akrabası olduğu söylenir. Eski Ahit’e göre ise Lut, tanrının gönderdiği bir peygamber değil, bilgili ve adil olsa da, sıradan bir insandır. İncil’de Lut, zaman zaman ihtiraslarına yenik düşen, insani zaafları olan biridir. Kuran’a göre ise Hz. Lut, her peygamber gibi, günahlardan korunmuştur.
Kuran’a göre, Hz. Lut, melekleri isteyen kalabalığa şöyle seslendi: “‘Ey kavmim! İşte kızlarım, sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerim hakkında beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu?” - Hud Suresi, 11:78. İslam’da hiçbir tefsir, bunu Hz. Lut’un, kızlarını kalabalığa teklif etmesi olarak yorumlamaz. Çoğunlukla erkekler yerine kendilerine helal kadınlarla birlikte olmaları yönünde bir tavsiye olarak yorumlarlar. Buradaki 'kızlarım' ifadesi çoğu müfessire göre, ‘kavminin kadınları’ anlamındadır, yani Lut onlara helal olan yolla hareket etmeleri çağrısında bulunmuştur.
Hz. Lut ile kızları arasında geçen ensest ilişki ise Kuran’da, herhangi bir şekilde yer almaz.
Son olarak da, Hz. Lut'un karısı şehirden ailesiyle birlikte kaçmayıp, kalanlarla birlikte yok olur.
Sodom ve Hz. Lut’un hikayesi kutsal kitaplarda yazıldığı üzere işte böyle.
Sodom’un öyküsünde ilgimi çeken nokta, günah sayılıp, lanetlenen homoseksüel ilişkinin sadece iki erkek arasında olanı. Hiçbir kutsal kitapta lezbiyenliğe değinilmemiş. Şeriat’a göre bile lezbiyen ilişkinin önem ve cezası göreceli olarak düşük. Yani kadınlara pozitif bir ayrımcılık uygulandığını söyleyebiliriz.
Yakın zamanda Ürdün’de, Sodom ya da Gomora olabileceği düşünülen iki antik şehir ortaya çıkarılmış.
Bunlardan ilki Bab edh-Dhra. Kazılarda şehir surları, evler ve mezarlıklar bulunmuş. Bu şehir yaklaşık M.Ö. 2350 – 1900 yılları arasında yaşamış ve sonra aniden terk edilmiş. Kalıntılarında yangın ve yüksek ısı izleri bulunmuştur.
İkinci antik şehir ise Tall el-Hammam. Bazı araştırmacılar buranın Sodom olduğuna neredeyse emin. Bu şehir büyük, zengin ve surlarla çevriliymiş. M.Ö. 2600–1650 arasında büyük bir kent olarak gelişmiş ve burada da ani bir yok oluşun izleri bulunmuş. Kazılarda çok yüksek sıcaklıkla kavrulmuş çömlekler ve yıkılmış yapılar ortaya çıkmış.
Tall el-Hammam kazısında başka nadir elementlerle birlikte iridyuma da rastlanmış. İridyum genellikle göktaşlarında bulunur. Hep inananlara değil, inanmayanlara da bir el uzatalım. Bu iki şehir tanrının gazabı yerine bir meteor çarpması sonunda yok olmuş olabilir. Gerçi, iridyum bulunduğunu açıklayan bilimsel makale daha sonrasında geri çekilmiş. Yani Tevrat, İncil ve Kuran’a geri dönmemiz gerekebilir!
Ancak Sodom ve Gomora’nın yeri hakkında bildiğimiz kesin bir şey var, o da her iki şehrin Ölüdeniz’in, Ürdün tarafında bulunduğu.
Ölüdeniz’in İslam alemindeki ismi zaten Lut Gölü’dür.
Bu yazıdaki ziyaret noktamız da Lut Gölü.
Lut Gölü’nün kutsal kitaplardaki rolünden başka, insana fazlasıyla ilginç gelebilecek birkaç özelliği var.
Bunlardan ilki, göldeki tuz oranı. Lut gölü, normal deniz ve okyanuslara nazaran on kat daha tuzlu.
Bu kadar yüksek bir tuz düzeyinde su içinde hiçbir canlı yaşayamıyor. Zaten batı dillerindeki Ölüdeniz ismi de bu yüksek düzeylerdeki tuzdan kaynaklanan yaşamsızlıktan geliyor.
Bu yüksek tuz düzeyinin başka ilginç bir sonucu var sevgili arkadaşlar.
İnsan Lut Gölü’nde suya batmıyor.
Birçok yerde Lut Gölü üzerinde sırtüstü oturup, gazete okuyan insanların resmini görürsünüz. Günümüzde elbette gazete yerine insanlar batmadan cep telefonlarıyla oynuyor.
Lut Gölünün başka bir özelliği, dünya üzerindeki en alçak kuru nokta olması. Başka bir deyişle, Lut Gölü karalar üzerindeki en alçak nokta. Deniz seviyesinin 430 metre altında. Az buz değil, yarım kilometre neredeyse. Bu alçaklığın sonucunda atmosferik basıncın da en yüksek olduğu yer. Kısacası alçaklığın sonucunda, başınızın üzerinde daha çok hava olmuş oluyor.
Hz. İsa’nın vaftiz noktasından Lut Gölüne gelmek iki saati aldı. Ancak yol ve manzara inanılmaz güzel. Yolun büyük bölümü göl kıyısında ve bir yanınız rengi zaman zaman kırmızıya çalan kayalar ve kumlar, diğer yanınız ise masmavi Lut Gölü. Gölün karşısı İsrail, ancak mesafe uzak olduğu için pek bir şey seçilemiyor.
Lut Gölü kıyısının büyük bölümü özel otellere ayrılmış. Buralarda günlük ya da kalmak kaydıyla bir kaç günlük yer ayırtabiliyorsunuz. Lut Gölü’nün bazı kıyılarındaki çamurun deriye iyi geldiğine inanılıyor. Bu yüzden dini turizmle birlikte, dermatolojik turizm de oldukça yaygın.
Sınırlı sayıda da olsa otellere ait olmayan, yani umumi plajlar da var. Biz bunlardan Tuz Kıyısı dedikleri noktaya geldik. Bu noktada bütün kıyı tuz kaya ve kristalleriyle dolu. Görünüm mükemmel ama bu tuzların üzerinde yürümek bir felaket.
Arabayı bıraktığımız yerde şöyle üç metrekarelik bir baraka vardı. İçinde de bir adam, incik, boncuk satıyordu. Yamacın hemen başında ise yine yıkık dökük başka bir kulübe vardı. Meğer duşmuş! Üç dinar karşılığında kirli bir bidondan damlayan suyla duş alabiliyorsunuz. Ancak Lut Gölü’nün tuzunu hesaba katarsanız, o duştan akan suyun her damlası neredeyse şaraptan daha değerli.
Yamaçtan göl kıyısı yakın görünse de, inmemiz yarım saati aldı. Öğlen güneşinde belki biraz da basınç değişikliğinin etkisiyle üçümüze de çok zor geldi bu yürüyüş.
Göle gelmişken şu meşhur batma, ya da daha doğru söylemiyle batmama deneyini yaptık elbette. Ancak denek olarak ben değil, 🐝Mezzy🐝’yi kullandık. Ben girseydim, “Adam zaten şişko, batmaz tabii” diyecektiniz. Sevgili kızım bu şüpheyi ortadan kaldırmak için göle girdi ve şaşkınlıktan kendini alamayıp, “Nasıl oluyor bilmiyorum ama batmıyorum” diye çığlık atıyordu.
Yolunuz düşerse mutlaka deneyin elbette ancak kesinlikle kafanızı suya sokmayın. Youtube’da çok fazla kafasını suya soktuktan sonra ağlayanı gördüm. Bir de ayakkabı. Mutlaka tabanları sağlam, rahat ayakkabılar giyin. Tuz kristalleri bıçak kadar keskin. Canım kızım bacağını kesti, bayağı da kanadı. Neyse ki tuz hemen yarayı dağladı, ve bir pomat bulup, sürene kadar mikrop kapmasını önledi.
Akşam oluyordu. Lut Gölü yürüyüşü de canımızı çıkarmıştı. O yüzden günün son ziyaret noktası olan Jerash isimli antik kenti iptal ettik. Zaten burası “Zaman kalırsa” listesindeydi. Videolardan gördüğüm kadarıyla bir Efes değil, ancak Amman’a yolunuz düşer, ilginizi de çekerse ziyaret listenize alabilirsiniz.
Amman’da, şehir içinde bir kale, bir de Aspendos’u andıran antik bir Roma tiyatrosu var. Biz buralarda vakit kaybetmeden Rainbow Street’e, yani Gökkuşağı Caddesi’ne geçtik.
Öyle ‘gökkuşağı’ dedik diye, aklınıza LGBTI falan gelmesin, Ürdün bir şeriat ülkesi, oyarlar valla.
Rainbow Street, Amman’ın aktivite caddesi. Yani mağazalar, kafeler, barlar ve restoranlar.
Çok güzel bir cadde. Burada beni en çok şaşırtan, satıcıların uygarlık seviyesi oldu. Türkiye dahil, gittiğim bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki yılışıklığın, yapışkanlıkların zerresi yok. Ağzınızın tadıyla gezebiliyorsunuz. Kimse sizi kolunuzdan çekip, bireyler satmaya çalışmıyor. Ancak pazarlık, malumunuz sünnetten gelir, bol bol var. Marjlar da yüksek. İstenen fiyatın yarısını önermek tamamen caiz. Yarı fiyata alamasanız da, hatrı sayılır bir indirim olabiliyor.
Sevgili karım tabii ki buradan bol bol ıvır-zıvır aldı, ama benim en çok güldüğüm bir Ürdün Başörtüsü oldu. Nasıl bağlandığına dair bir eğitimle birlikte Tarık abimden satın aldık.
Şehir merkezi ise çok gürültülü, karmakarışık, trafiği felaket bir bölge. Ben başta ortamı görürüz falan diye bir heves etmiştim, sonrasında arabadan bile inmedik.
Amman’ın trafiği hakkında da bir iki söz söyleyelim, bir felaket. Saygı, sabır, nezaket falan hak getire. Aksi durumlarda gerçekten iyi, kibar, sevecen insanlar olan Ürdünlüler, direksiyon başına geçince birer canavara dönüşüyorlar.
Akşam yemeğini Rainbow Street’de bulunan Sufra Restoran’da yedik. Burada ilk kez bir Ürdün şarabı tattım. Jordan River Merlot. Fena da değildi.
Yemekler ise gerçekten güzeldi. 🐝Mezzy🐝 ile birlikte Mercimek çorbası, falafel ve Kofta yedik. Jelena ise geleneksel tavuğunu söyledi. Şu sıralar gittiği heryerde tavuk yiyiyor, yakında yumurtlamaya başlayacak zaten.
Otelimize döndük. Lütfen temizleyin diye on kere söylememize rağmen, odamızı temizlememişlerdi, ama olur o kadar. Her şey o ilk gecedeki karışıklıktan kaynaklanıyordu. Otelin yarısının hangi odada kaldığımızdan haberi yoktu muhtemelen.
Ertesi gün Ürdündeki son günümüz olacaktı, ancak uçağımız ertesi gün sabaha karşı kalkacağı için bütün gün bize kalmıştı. Bu günü de, bu güzel ülkenin belki de en güzel iki ziyaret noktası için kullanacaktık.
Ma as-salama camian/مع السلامة جميعًا
Devam edeceğiz.
Ancak Lut’un karısı, kaçarken geriye baktı. Tanrı'nın emrine karşı geldiği için bir tuz sütununa dönüştü.
Lut ve kızları Sığor’a sığındıktan sonra bir mağaraya yerleştiler.
Kızları, dünyada insan kalmadığını düşünerek nesli devam ettirmek için babalarını sarhoş ettiler ve sırasıyla Lut’la birlikte olarak, ondan birer çocuk sahibi oldular. Bu çocukların isimleri Moav ve Ammon’du. Bunlar, daha sonra İsrail halkıyla tarih boyunca birçok kez çatışan halklar olan Moavlılar ve Ammonluların atası oldular.
Sodom ve Gomora’nın öyküsünü, sizlere İncil’de, Eski Ahit’in, Genesis, yani Yaradılış kitabında geçtiği gibi anlattım.
Aynı öykü Kuran’da da çok benzer bir şekilde geçer. Farkları şöyle.
Kuran’da Hz. Lut peygamber kabul edilir ve Hz. Ibrahim’in yeğeni olduğu doğrudan belirtilmez, sadece akrabası olduğu söylenir. Eski Ahit’e göre ise Lut, tanrının gönderdiği bir peygamber değil, bilgili ve adil olsa da, sıradan bir insandır. İncil’de Lut, zaman zaman ihtiraslarına yenik düşen, insani zaafları olan biridir. Kuran’a göre ise Hz. Lut, her peygamber gibi, günahlardan korunmuştur.
Kuran’a göre, Hz. Lut, melekleri isteyen kalabalığa şöyle seslendi: “‘Ey kavmim! İşte kızlarım, sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerim hakkında beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu?” - Hud Suresi, 11:78. İslam’da hiçbir tefsir, bunu Hz. Lut’un, kızlarını kalabalığa teklif etmesi olarak yorumlamaz. Çoğunlukla erkekler yerine kendilerine helal kadınlarla birlikte olmaları yönünde bir tavsiye olarak yorumlarlar. Buradaki 'kızlarım' ifadesi çoğu müfessire göre, ‘kavminin kadınları’ anlamındadır, yani Lut onlara helal olan yolla hareket etmeleri çağrısında bulunmuştur.
Hz. Lut ile kızları arasında geçen ensest ilişki ise Kuran’da, herhangi bir şekilde yer almaz.
Son olarak da, Hz. Lut'un karısı şehirden ailesiyle birlikte kaçmayıp, kalanlarla birlikte yok olur.
Sodom ve Hz. Lut’un hikayesi kutsal kitaplarda yazıldığı üzere işte böyle.
Sodom’un öyküsünde ilgimi çeken nokta, günah sayılıp, lanetlenen homoseksüel ilişkinin sadece iki erkek arasında olanı. Hiçbir kutsal kitapta lezbiyenliğe değinilmemiş. Şeriat’a göre bile lezbiyen ilişkinin önem ve cezası göreceli olarak düşük. Yani kadınlara pozitif bir ayrımcılık uygulandığını söyleyebiliriz.
Yakın zamanda Ürdün’de, Sodom ya da Gomora olabileceği düşünülen iki antik şehir ortaya çıkarılmış.
Bunlardan ilki Bab edh-Dhra. Kazılarda şehir surları, evler ve mezarlıklar bulunmuş. Bu şehir yaklaşık M.Ö. 2350 – 1900 yılları arasında yaşamış ve sonra aniden terk edilmiş. Kalıntılarında yangın ve yüksek ısı izleri bulunmuştur.
İkinci antik şehir ise Tall el-Hammam. Bazı araştırmacılar buranın Sodom olduğuna neredeyse emin. Bu şehir büyük, zengin ve surlarla çevriliymiş. M.Ö. 2600–1650 arasında büyük bir kent olarak gelişmiş ve burada da ani bir yok oluşun izleri bulunmuş. Kazılarda çok yüksek sıcaklıkla kavrulmuş çömlekler ve yıkılmış yapılar ortaya çıkmış.
Tall el-Hammam kazısında başka nadir elementlerle birlikte iridyuma da rastlanmış. İridyum genellikle göktaşlarında bulunur. Hep inananlara değil, inanmayanlara da bir el uzatalım. Bu iki şehir tanrının gazabı yerine bir meteor çarpması sonunda yok olmuş olabilir. Gerçi, iridyum bulunduğunu açıklayan bilimsel makale daha sonrasında geri çekilmiş. Yani Tevrat, İncil ve Kuran’a geri dönmemiz gerekebilir!
Ancak Sodom ve Gomora’nın yeri hakkında bildiğimiz kesin bir şey var, o da her iki şehrin Ölüdeniz’in, Ürdün tarafında bulunduğu.
Ölüdeniz’in İslam alemindeki ismi zaten Lut Gölü’dür.
Bu yazıdaki ziyaret noktamız da Lut Gölü.
Lut Gölü’nün kutsal kitaplardaki rolünden başka, insana fazlasıyla ilginç gelebilecek birkaç özelliği var.
Bunlardan ilki, göldeki tuz oranı. Lut gölü, normal deniz ve okyanuslara nazaran on kat daha tuzlu.
Bu kadar yüksek bir tuz düzeyinde su içinde hiçbir canlı yaşayamıyor. Zaten batı dillerindeki Ölüdeniz ismi de bu yüksek düzeylerdeki tuzdan kaynaklanan yaşamsızlıktan geliyor.
Bu yüksek tuz düzeyinin başka ilginç bir sonucu var sevgili arkadaşlar.
İnsan Lut Gölü’nde suya batmıyor.
![]() |
İnsan Lut Gölü’nde suya batmıyor |
Lut Gölünün başka bir özelliği, dünya üzerindeki en alçak kuru nokta olması. Başka bir deyişle, Lut Gölü karalar üzerindeki en alçak nokta. Deniz seviyesinin 430 metre altında. Az buz değil, yarım kilometre neredeyse. Bu alçaklığın sonucunda atmosferik basıncın da en yüksek olduğu yer. Kısacası alçaklığın sonucunda, başınızın üzerinde daha çok hava olmuş oluyor.
Hz. İsa’nın vaftiz noktasından Lut Gölüne gelmek iki saati aldı. Ancak yol ve manzara inanılmaz güzel. Yolun büyük bölümü göl kıyısında ve bir yanınız rengi zaman zaman kırmızıya çalan kayalar ve kumlar, diğer yanınız ise masmavi Lut Gölü. Gölün karşısı İsrail, ancak mesafe uzak olduğu için pek bir şey seçilemiyor.
Lut Gölü kıyısının büyük bölümü özel otellere ayrılmış. Buralarda günlük ya da kalmak kaydıyla bir kaç günlük yer ayırtabiliyorsunuz. Lut Gölü’nün bazı kıyılarındaki çamurun deriye iyi geldiğine inanılıyor. Bu yüzden dini turizmle birlikte, dermatolojik turizm de oldukça yaygın.
Sınırlı sayıda da olsa otellere ait olmayan, yani umumi plajlar da var. Biz bunlardan Tuz Kıyısı dedikleri noktaya geldik. Bu noktada bütün kıyı tuz kaya ve kristalleriyle dolu. Görünüm mükemmel ama bu tuzların üzerinde yürümek bir felaket.
Arabayı bıraktığımız yerde şöyle üç metrekarelik bir baraka vardı. İçinde de bir adam, incik, boncuk satıyordu. Yamacın hemen başında ise yine yıkık dökük başka bir kulübe vardı. Meğer duşmuş! Üç dinar karşılığında kirli bir bidondan damlayan suyla duş alabiliyorsunuz. Ancak Lut Gölü’nün tuzunu hesaba katarsanız, o duştan akan suyun her damlası neredeyse şaraptan daha değerli.
Yamaçtan göl kıyısı yakın görünse de, inmemiz yarım saati aldı. Öğlen güneşinde belki biraz da basınç değişikliğinin etkisiyle üçümüze de çok zor geldi bu yürüyüş.
Göle gelmişken şu meşhur batma, ya da daha doğru söylemiyle batmama deneyini yaptık elbette. Ancak denek olarak ben değil, 🐝Mezzy🐝’yi kullandık. Ben girseydim, “Adam zaten şişko, batmaz tabii” diyecektiniz. Sevgili kızım bu şüpheyi ortadan kaldırmak için göle girdi ve şaşkınlıktan kendini alamayıp, “Nasıl oluyor bilmiyorum ama batmıyorum” diye çığlık atıyordu.
Yolunuz düşerse mutlaka deneyin elbette ancak kesinlikle kafanızı suya sokmayın. Youtube’da çok fazla kafasını suya soktuktan sonra ağlayanı gördüm. Bir de ayakkabı. Mutlaka tabanları sağlam, rahat ayakkabılar giyin. Tuz kristalleri bıçak kadar keskin. Canım kızım bacağını kesti, bayağı da kanadı. Neyse ki tuz hemen yarayı dağladı, ve bir pomat bulup, sürene kadar mikrop kapmasını önledi.
Akşam oluyordu. Lut Gölü yürüyüşü de canımızı çıkarmıştı. O yüzden günün son ziyaret noktası olan Jerash isimli antik kenti iptal ettik. Zaten burası “Zaman kalırsa” listesindeydi. Videolardan gördüğüm kadarıyla bir Efes değil, ancak Amman’a yolunuz düşer, ilginizi de çekerse ziyaret listenize alabilirsiniz.
Amman’da, şehir içinde bir kale, bir de Aspendos’u andıran antik bir Roma tiyatrosu var. Biz buralarda vakit kaybetmeden Rainbow Street’e, yani Gökkuşağı Caddesi’ne geçtik.
Öyle ‘gökkuşağı’ dedik diye, aklınıza LGBTI falan gelmesin, Ürdün bir şeriat ülkesi, oyarlar valla.
Rainbow Street, Amman’ın aktivite caddesi. Yani mağazalar, kafeler, barlar ve restoranlar.
![]() |
Jelena of Arabia |
Sevgili karım tabii ki buradan bol bol ıvır-zıvır aldı, ama benim en çok güldüğüm bir Ürdün Başörtüsü oldu. Nasıl bağlandığına dair bir eğitimle birlikte Tarık abimden satın aldık.
Şehir merkezi ise çok gürültülü, karmakarışık, trafiği felaket bir bölge. Ben başta ortamı görürüz falan diye bir heves etmiştim, sonrasında arabadan bile inmedik.
Amman’ın trafiği hakkında da bir iki söz söyleyelim, bir felaket. Saygı, sabır, nezaket falan hak getire. Aksi durumlarda gerçekten iyi, kibar, sevecen insanlar olan Ürdünlüler, direksiyon başına geçince birer canavara dönüşüyorlar.
![]() |
Jordan River Merlot |
Yemekler ise gerçekten güzeldi. 🐝Mezzy🐝 ile birlikte Mercimek çorbası, falafel ve Kofta yedik. Jelena ise geleneksel tavuğunu söyledi. Şu sıralar gittiği heryerde tavuk yiyiyor, yakında yumurtlamaya başlayacak zaten.
Otelimize döndük. Lütfen temizleyin diye on kere söylememize rağmen, odamızı temizlememişlerdi, ama olur o kadar. Her şey o ilk gecedeki karışıklıktan kaynaklanıyordu. Otelin yarısının hangi odada kaldığımızdan haberi yoktu muhtemelen.
Ertesi gün Ürdündeki son günümüz olacaktı, ancak uçağımız ertesi gün sabaha karşı kalkacağı için bütün gün bize kalmıştı. Bu günü de, bu güzel ülkenin belki de en güzel iki ziyaret noktası için kullanacaktık.
Ma as-salama camian/مع السلامة جميعًا
Devam edeceğiz.